BİN ATLI AKINLARDA “Çocuklarımıza Gerçeklerin Hikayelerini Anlatın”

“Çocuklarımıza Gerçeklerin Hikayelerini Anlatın”

Türk askeri yapısı içerisinde “Akıncılar” ve benzeri yapılar her zaman olmuştur. Devletine hizmet etme düsturuyla varlığını sürdüren akıncılar da tarihimizde yaptıklarıyla en güzel yerlerini almışlardır.

İşte akıncılarımızın gerçeklerinden bir demet:

15. yüzyılın ortalarında Avrupalıların Vlad Tepeş dedikleri bir Eflak beyi vardı. Vlad kan dökmekten hoşlanan, zalim mi zalim bir adamdı. İstediklerini ölünceye kadar dövdürür, yaralarına tuz döktürüp, keçilere yalatır, sivri kazıklara oturtur, derilerini yüzdürür, hatta bununla da kalmayarak, yüzülmüş derileriyle güneşte bırakırdı.

Cesetlerin kokusundan müteessir olup olmadığını soran vezirini uzunca bir kazığa vurdurmuş ve gülerek:

“Seni kokulardan müteessir olmanı istemediğim için böyle yükseklere çıkardım.” demişti.

Başlarından kavuklarını çıkarmadıkları için Türk elçilerinin kavuklarını büyük çivilerle kafalarına çaktırmış, ziyafet vererek karınlarını doyurduğu fakirleri ziyafetten sonra yaktırmıştı.

Kendi milleti de dahil olmak üzere kazığa vurdurduğu insanların sayısı onbinleri buluyordu. Bizim tarihimizde “Kazıklı Voyvoda” adıyla anılan kişi işte budur.

Vlad, ordusunu kuvvetlendirince, Osmanlı Devletinin kendi yönetimine yüklediği yıllık vergiyi vermek istememiş, Edirne’ye gelmesi için yapılan çağrıya da uymamıştı. Bir taraftan Bulgaristan’a saldırıyor, diğer taraftan da Türk şehirlerini yakıp yıkıyordu.

1462 baharında Fatih Sultan Mehmet batıya doğru sefere çıktı. Tuna’yı geçti. Eflak’a girdi. Kazıklı Voyvoda bunu haber alınca korkudan çekilmeye başladı. Karpatların sarp tepelerine çekildi. Koskoca bir ordunun takip savaşları vererek zaman kaybetmesini doğru bulmayan Fatih Sultan Mehmet, bütün beyleri, paşaları karargahına davet ederek, vaziyeti müzakere etti. Turhanoğlu Ahmet, Evrenosoğlu, Mihaloğlu Ali, Malkoçoğlu Bali beylerinin de bulunduğu bir mecliste şöyle dedi:

“Ben, bu ordu ile bir delinin takibine çıkamam. Bu orduyu yeni yeni fetihler yapmak için kurdum. Yalnız bu adamı da öyle başıboş bırakmak da olmaz. Zulmüne mani olmak için ya ortadan kaldırılmalı, veyahut ta aleme teşhir ettirilmelidir.”

Turhanoğlu, söze karıştı ve:

“Akıncılarımız bu işi görebilir, emret ben bin kişi ile onu yakalayıp getireyim.”

Fatih de bundan çok memnun kalarak:

“Deden dedeme, baban babama, sen de bana hizmet edersin. Maşallah oğlun da büyüdü. Hemen hemen bir delikanlı oldu. Yarın belki o da akıncıların başında oğluma hizmet edecek, fakat böyle bin kişi ile, yirmi binden ziyade adamı olan o zalim adamın üzerine atılmak, ölüme atılmak demektir. Aklına bir şey gelmesin cesaretinden eminim. Ama seni feda etmek istemiyorum.”

Turhanoğlu’nun sevinçle gözleri yaşardı, Fatih’in elini öptü.

“Sana bin Turhanoğlu feda olsun.” dedi. “İki oğlumdan biri senin yanında kalsın, ben büyük oğlum Ömer’le Karpatlara tırmanırım, dönersek ne ala, dönmezsek küçük oğlum sana hizmete devam edecek, bayrağımız akıncıların başında yine dalgalanacaktır.”

Meclis dağıldığı zaman akıncı beyleri, bir bir gelerek Turhanoğlu’nun yüzünden gözünden öptüler. Ertesi sabah Turhanoğlu bin atlı ile kuşluk vakti batıya doğru hareket etti.

Turhanoğlu Ahmet Bey, uzun bir yolculuktan sonra, Eflak beyi Kazıklı Voyvoda’nın barındığı Karpatlardan vadilere geldi. Ve hemen o gece akın planı tespit edildi. Ertesi sabah gözcüler şehirde eğlence olduğunun haberini getirdiler. Hazırlıklar yapıldı, bin süvari atına atladı ve şehre dolu dizgin girdi. Bu bin kişilik ordu, yirmi bin kişilik düşman kuvvetini birbirine kattı. Şehri alevler içinde bırakarak, düşmanın yarısını kılıçtan geçirdi.

Bütün ordu Turhanoğlu’nu bekliyordu.

Bir gün akşama doğru ufak bir atlı kafilesinin geldiği görüldü. Turhan Beyin akıncıları geliyordu. Ancak gelenler yüz kişi bile yoktular.

Ahmet beyin onsekiz yaşındaki oğlu Ömer atından atlayarak Fatih’in yanına geldi. Elini öptü. Savaşı en ince teferruatına kadar anlattı.

“Vlad askerlerini çiğneyerek ilerliyorduk. Babam aslanlar gibi çarpışıyordu. Atını şahlandırıp, düşmana saldırıyor, bir taraftan da bizleri gayrete getirmek için naralar atıyordu. Birden etrafımızı kum gibi düşman askeri sardı. Savaşın kızgın anında babam Voyvoda’yı gördü. Şu sırmalı altın kordonlu Voyvoda’dır sen yüz atlı ile oraya koş, ben sana yol açacağım. Onu esir al ve padişahımıza götür dedi. Altın kordonlu adamı yakaladım ve çemberi yarıp çıktım. Yolda babamı çok bekledik. Fakat ne gelen vardı, ne de giden. Ben de Voyvoda’yı aldım ve getirdim.”

Fatih:

“Ömer, rahmetli babanın sancağını akıncıların başında sen dalgalandıracaksın.” dedi.

Atlılar Vlad’ı Fatih’in huzuruna getirdiler. Orada, yabancı dilleri gayet iyi bilen ve Kazıklı Voyvoda’yı da çok iyi tanıyan., akıncı beylerinden Malkoçoğlu Bali Bey de vardı. Malkoçoğlu, Vlad’ı iyiden süzdü ve konuştu. Bu, Kazıklı Voyvoda değildi. Vlad Tepeş, durumu tehlikeli, pabucu pahalı görerek, kendi elbiselerini kendine benzeyen birine giydirmiş ve batıya doğru kaçmıştı.

Turhanoğlu Ömer Bey, durumu farkedince kızardı. Mahcubiyet duydu. Çadırdan çıktı. Dışarıda bekleyen sayıları yüz civarında olan arkadaşlarına, ata binmeleri talimatını verdi. Turhanoğlu Ömer Bey, arkadaşlarıyla beraber dört nala geldikleri yere doğru at koşturuyorlardı.

Fatih Sultan Mehmet, atlıları ufukta kayboluncaya kadar seyretti. Gözleri yaşardı ve çadırına girerken:

“Şu akıncılar çok yaman adamlar, dedi. Bu babasını da geçecek… Ahh bir geriye dönebilse…”

Turhanoğlu Ömer Bey döndü, babasının yerini tuttu. Daha sonraları, binlerin, hatta on binlerin başına geçti ve senelerce Orta Avrupa’yı atının nalları ile çiğnedi.

İŞTE BU HİKAYENİN  ŞİİRİ

AKINCILAR

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik   

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik

Haykırdı, ak tolgalı beylerbeyi “İlerle!”   

Bir yaz günü geçtik Tuna’dan kafilelerle

Şimşek gibi atıldık bir semte yedi koldan   

Şimşek gibi Türk atlarının geçtiği yoldan

Bir gün yine doludizgin atlarımızla   

Yerden yedi kat arşa kanatlandık o hızla

Cennette bu gün gülleri açmış görürüz de   

Hâlâ o kızıl hâtıra gitmez gözümüzde

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik   

Yahya Kemal BEYATLI

Mesut Hekimhan

Eğitimci Yazar

mesuthan@gmail.com

Related posts

Leave a Comment